Sadece Zeka ve Çalışmak, Başarı İçin Yeterli mi? İki Yeni Araştırma, Fikrinizi Değiştirebilir!

Sadece Zeka ve Çalışmak, Başarı İçin Yeterli mi? İki Yeni Araştırma, Fikrinizi Değiştirebilir!

2020 yılında uzaktan eğitimle ilgili o kadar çok makale okuduk ki eğitimcilerin sadece bu konuya kafa yordukları ve geleneksel eğitimle ilgili konuları göz ardı ettiklerini düşünmüş olabiliriz. Oysa gerek eğitimciler, gerekse sinirbilimciler, eğitim alanında araştırmaya ve öğrencilerin nasıl daha iyi öğrenebileceği konusunda ufkumuz genişletmeye devam ediyorlar.

Bu makalede sizlere 2020’de gerçekleşmiş ve popüler akademik başarının kavramlarının ardındaki faktörleri görmeye ve göstermeye çalışmış iki önemli araştırmadan söz edeceğiz.

Çalışmalardan ilki eğitimin az tartışılan konularından birine ait: Öğrencilerinin sınav ve ödev performanslarını değerlendirirken, öğretmenler, kağıtta gördüklerinin dışında hangi faktörlerden etkileniyorlar? Öğrencinin kimliği, cinsiyeti, etnik kökeni, dış görünüşü ya da varsa engeli öğretmenin notunu etkileyebiliyor mu?

İkinci çalışma ise öğrenci performansını etkileyen dolaylı faktörlerle ilgili. Ailenin eğitim ve ekonomik düzeyinin öğrencinin öğrenme kapasitesini etkilediğini biliyoruz. Peki ama çevre sağlığı bir çocuğun okul devamını ve akademik başarısını etkileyebilir mi?

Öğrencilerimize Not Verirken Ne Kadar Tarafsızız?

Öğrencilerin öğrenme performanslarının adil bir şekilde değerlendirilmesi ve sonucun doğru amaçlarla kullanılması bir başka deyişle öğrencinin hak ettiği notu alabilmesi eğitimin önemli basamaklarındandır. Bununla birlikte pek çok eğitimcinin ölçme ve değerlendirme sürecine gerekli önemi vermediğini ya da bu konuda teknik bilgi sahibi olmadığını biliriz.

Oysa öğrenci performansının olduğundan daha düşük değerlendirilmesi, öğrencinin motivasyonunu ve kendine dair özgüvenini zedeleyeceği gibi geleceğe dair planlarını da olumsuz etkiler. Performansının eksik, hatalı, önyargılı bir şekilde düşük değerlendirildiğini fark eden öğrencilerin öğretmenlerine duydukları güven zedelenebilir; derse olan öğrenme isteklerini kaybedebilirler. Hatta bazen diğer öğretmenlerin de çocuğuna öğrenciden beklentileri düşebilir.

Son yıllarda, not verme süreçlerinde öğretmenlerin hangi faktörlerden, nasıl ve hangi ölçüde etkilendiğini inceleyen pek çok araştırma yapıldı. Malouff and Thorsteinsson’ın bu araştırmalardan yola çıkarak gerçekleştirdikleri meta çalışmada, öğrencilerin etnik kökenlerinin, cinsiyet, dış görünüş ve varsa engellerinin öğretmenlerin not verme sürecini nasıl etkilediği açıklanıyordu.

Bu faktörlerin önce gelenlerinden biri öğrenci cinsiyetinin notlar üzerindeki etkisi de çalışılan alanlardan biriydi. Araştırmacılar, eğilimi bulmanın genel olarak zor olduğu bu alanda, öğretmenlerin öğrenci adını görerek not verdikleri sınavlarla; öğrenci adlarının belirtilmediği sınavların sonuçlarını karşılaştırarak bir sonuç bulmaya çalıştılar. Bu çalışmaların bir bölümü özellikle sayısal derslerde kız öğrencilere daha yüksek notlar verildiği sonucuna ulaşırken, bazı erkek öğrencilerin de dilbilgisi gibi derslerde kayırıldığını gösteriyordu. Bununla birlikte cinsiyetlere bağlı olarak hiç kayırma olmadığını gösteren çalışmalar da vardı.

Öğretmenlerin not verme sürecinde etkisi araştırılan bir başka faktör ise öğrencilerin etnik kökenleriydi. Bu alandaki çalışmalardan biri Alman öğretmenlerin Alman kökenli öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlara, Türk kökenli öğrencilerin yazdıkları kompozisyonlara göre daha yüksek notlar vermek eğiliminde olduklarını, Hindistan’da ise öğretmenlerin daha düşük sosyo-ekonomik kastlardan gelen öğrenciler ve kız öğrencilere düşük notlar verdiğini gösteriyordu.

Öte yandan Hollanda’da gerçekleştirilen bir başka çalışma, Türk ve Mısırlı öğrencilerin performans değerlendirmelerinde Hollandalı öğrencilerin notlarıyla arasında herhangi bir fark olmadığını gösteriyordu.[7]

Peki ya Etnik Köken?

Bu bilgilerin ışığında geçtiğimiz aylarda ABD’de yapılan bir çalışmada ise öğretmenlerin zenci –beyaz öğrencilere dönük önyargılarının, not verme sürecine olan etkileri araştırıldı. Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden David M. Quenn’in yaklaşık 1500 öğretmenin katılımıyla bir yürüttüğü çalışmada öğretmenlerden hayali bir orta 2. sınıf öğrencisinin ailesiyle geçirdiği bir tatil gününe dair kompozisyonuna not vermeleri isteniyordu.

Öğretmenlere verilen kompozisyonlar arasında tek bir fark vardı. O da bazı metinlerde bir akraba adı olarak Dashawn (bir göçmen adı), diğerlerinde ise Connor (bir Amerikalı adı) isminin geçirilmiş olmasıydı. Araştırma, öğretmenlerin Connor adının geçtiği kompozisyonlara %13 oranında daha yüksek not verdiğini ortaya çıkardı.

Adil olmak Mümkün mü?

Peki öğretmenlerin sübjektif kriterleri kullanmalarını azaltmak ya da ortadan kaldırmak mümkün mü? Daha önceki çalışmalarda olduğu gibi bu son çalışmada da araştırmacılar, not verilmesinde yaşanan bazen haksız bazen de kayıran sapmaların büyük ölçüde değerlendirme kriterlerinin yeterince açık ve net olarak belirlenmemiş olmasından kaynaklandığının altını çiziyordu. Özellikle yazılı sınavlarda değerlendirmeye dair beklenti ve standartların tam olarak belirlenmediği durumlarda, öğretmenlerin bireysel yorumlarının ve önyargılarının işin içine girme olasılığının büyümesine dikkat çekiyorlardı.

Öğrenciler Arası Eşitsizlik Sınıfa Girmeden Çok Önce mi Başlıyor?

Çoğumuz öğrencilerin akademik başarısının ağırlıklı olarak zeka, ödev yapma ve öğretmenle ilgili koşullara bağlı olduğunu düşünür; çevresel, ekonomik, kültürel faktörlerin çocuğun öğrenme kapasitesine nasıl katkı sağlayacağı üzerine düşünmeyiz. 2020 tarihli araştırma raporu bizlere eğitimde fırsat eşitliğinin okulun kapısına gelmeden çok önce başladığını bir kez daha hatırlatırken; akademik başarıda ailenin ekonomik ve sosyal düzeyinin öneminin altını bir kez daha çiziyor.

Duke ve Penn Üniversiteleri tarafından 2020 yılında gerçekleştirilen çalışma, akademik başarı üzerinde etkisi olmayacağını düşündüğümüz çevresel faktörlerin akademik başarı üzerindeki direkt ilişkisine odaklanıyor. Araştırma, Amerika Birleşik Devletleri’nin Şikago Eyaletinde 3 termik santralin kapatılması sonrasında bu bölgede yaşayan öğrencilerin okul devamsızlıklarında %7 oranındaki azalmayı işaret ederek, sağlıklı çevreyle okul devam arasındaki bağı ortaya koyuyor. Araştırma aynı zamanda bölgede yaşayan çocukların astım ve diğer nefes bağlantılı rahatsızlıklara bağlı olarak hastaneye gidişlerinde de %10’a yakın bir azalma olduğu gösteriyor. Bu azalma ise doğrudan hava kirliliğinde azalma ile açıklanıyor.

Matematik Başarısı da Yükseliyor!

Araştırmanın belki de en önemli bulgusu termik santrallerin kapanmasının ardında öğrencilerin Matematik başarısında gözlemlenen artış. Bu yükseliş nasıl açıklanabilir? Araştırmacılar, öğrencilerin daha sağlıklı olması ve okul devamının yükselmesinin okullardaki genel akademik başarıyı olumlu yönde arttırdığını ve bu devamlılığın matematik dersinde de bir yükselişe neden olduğunu belirtiyorlar.

Duke ve Penn Üniversitelerindeki araştırmacıların hazırladıkları bu çalışma, hiç ummadığımız şekilde çevresel faktörlerin okul devamı ve akademik sonuçlar üzerindeki etkisini gösteriyor.

Türkiye’de kaç çocuğun endüstriyel bölgelerde ya da termik santrallerin gölgesinde okula devam ettiğine dair bir verimiz yok. ABD’de ise 2.3 milyon öğrencinin termik santrallerin 10 kilometrelik çevresinde yaşadıkları verisi paylaşılıyor.

2020 yılında çoğumuzun dikkati uzaktan eğitimle ilgili uygulama, sorun ve eşitsizliklere odaklansa da eğitimin yapısal sorunları ve öğrenme kalitesini dolaylı yoldan etkileyen faktörlerin varlığı hala devam ediyor. Bu çalışmalarla eğitimin popüler ve yüzeysel sorunlarının ardına bakmamız da mümkün olabilecek gibi görünüyor.

 

Kaynaklar ve İleri Okuma

Bir Cevap Yazın